İlk
satır, ilk cümle.
Hiçbir zaman üzüldüğüm kadar
üzemedim. Hep en fazla ben kırıldım, ben yıkıldım. Hep iyi düşündüm ve hep ben
merhametli oldum. Ama bunlar hayattan darbe yememek için yeterli değildi. Belki
de hayattan darbe yemem için bir sebepti, bilemiyorum.
Herkes kalbimi kırma
yarışında. Kimse düşünmüyor ki ben sonra o kırıklarla nasıl yaşayacağım. Tek
başıma kaldığımda, yastığı başıma koyduğumda kalbime batan camlarla nefes
almaya çalışacağım.
Hayatımda yeteri kadar acı
çektiğimi düşündüğüm an bin misliyle dönüyor hayat bana.
Görmediğim tüm değerlilik
duygusuyla bağlanıyorum insanlara. Sonra görmediğim değerin üstüne birde
kırgınlığı sırtlanıyorum. Yüküme yük bindiriyorum sanki çok azmış gibi. Sonra
dönüp bir bakıyorum, yürüdüğüm yol boyunca dökülen yüklerim değil "ben"
oluvermişim.
Daha ne olabilir ki, dediğim
an yaşadıklarıma bir tanesi daha ekleniyor. Güzel anılarıma karışmayan hayat,
kötü anılara bir yenisini daha ekliyor. Sonra aptal gibi ufacık umutlara tamah
ediyor bir hezeyanın peşinden Ya Allah diyerek gidiyorum. Sonunun şer olduğunu
bile bile, hayra çıkması için yalvarıyorum.
Buna ne denir biliyor
musunuz? Buna, boş koy hayat kime adil davranmış ki, denir. Sonra bir bakarsın
sende o boş koyulmuşlar rafındasın.
Başkalarının bizi
anlamayacaklarını adımız gibi iyi biliriz. Biz değer verdiklerimizi hangi
kefelere koyuyoruz, onlar bize neler ediyorlar.

Bu yüzdendir bana derdini
anlatana akıl verememem. Aklım olsa kendime kullanırdım zaten. Sırtımda onlarca
bıçakla dolaşırken benim ne haddime akıl vermek?
- Dilan ALADAĞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder